1975 Yılında İzmir /Karşıyaka da birçok okulun bando öğretmenliğini yapıyordum. Karşıyaka Ankara İlkokulunun öğrencilerini ödüllendirmek için. 20 Nisan günü ‘’Çocuklar ödül olarak yarın sizi Karşıyaka Çocuk Yuvasına götüreceğim’’ dediğimde yer yerinden oynadı, çok mutlu oldular. ‘’Aileleriniz de gelebilir, hatta herkes bir yuva çocuğuna hediye alırsa harika olur.’’ dedim. 21 Nisan günü tüm bando takımı, bayram kıyafetleriyle mutlu buluşmayı heyecanla bekliyordu. Karşıyaka çarşısından geçerken, çalınan coşkulu marşlara esnaflar ve halk alkışlarla eşlik ediyordu. Yuvadan içeriye girerken, bando müziğini duyan yurt çalışanları ve yuvadaki yavrular şaşkınlıkla öğrencileri izliyorlardı. Müdüre hanım ve öğretmenler alkışlayınca yuva çocukları da tempolu alkışa katıldılar. 20 dakika dinlenme ve hediye verme molası verdiğimde, Boru ve trampetlerini yere koyan öğrenciler koşarak yavruların yanına gittiler, ellerinden tuttular, sohbet ederken hediyelerini verdiler. Bu mutlu tabloyu yaratmanın mutluluğunu yüreğimde hissediyordum ki, minik bir el elimi tutarak ben buradayım dercesine elimi silkeliyordu, kıvırcık kısa saçlı, mavi gözlü kısa boylu minik bir kız. Çömeldiğimde gözlerimiz aynı hizadaydı. Küçücük masmavi gözleriyle gözüme bakıyordu, gözleri gözlerime değil, sanki gözümden içeri, yüreğime bakıyordu. ‘’adın ne senin fıstık’’ dediğimde ‘’Maviş’’ dedi. Öğrencilerimi göstererek ‘’Bütün bu çocuklar senin mi.’’ dedi. Bende ‘’evet’’ dedim. İki eliyle yanaklarımı okşayarak ‘’Benimde babam olur musun?‘’ dediğinde ‘’Tabi neden olmasın‘’ dedim İnanılmaz bir sevgi bakışı vardı gözlerinde, o an onu içime sokasım geldi. Ben ona sarılmayı düşünürken, o ufacık kollarıyla boynuma öyle bir sarıldı ki, nutkum tutuldu, sözcükler boğazımda düğümlendi. Hıçkırıklara boğulmamak için çok mücadele ettim. Gözümden akan yaşlara engel olamadım. Gözlerimi Mavişten saklayarak yavaşça ayağı kalkmaya çalıştım, boynuma doladığı kollarını zor açabildim. Elimdeki düdüğe sığındım adeta, toplan düdüğünü çalarak çocukları topladım. Maviş bir eliyle elimi tutarken, diğer eliyle de bacağımı bırakmayacak şekilde sarmalamıştı. Müdüre hanımın sesiyle duygu yüklü atmosferden birazcık uzaklaşabildim.’’Behlül hocam çok teşekkür ederiz, yavrularım çok mutlu oldu sayenizde’’ dedikten sonra mavişin elini tutarak’’ Haydi maviş ‘’ diyerek kendine çekti, Maviş Bacağımdan kolunu çekerken gözlerime hüzünlü bakışıyla; Ne olur beni bırakma der gibiydi. ‘’Maviş gene geleceğim‘’ dediğimde, ağlamaklı bir hal alan dudaklarından mırıltılı bir sesle ‘’ Babam da öyle demişti! beni buraya terk etti bir daha uğramadı’’ İki ay boyunca hemen hemen her akşamüzeri Mavişe ve diğer yavrulara uğrayarak bir iki saatimi onlarla geçiriyordum.. Temmuz ayında Ahlat a gittim iki ay kadar orada kaldım. Döndüğümde maviş yurtta yoktu.. Dünyam yıkılmıştı. Bir zengin aileye evlatlık verilmişti. Yıllarca umutsuzca aradım bir türlü izine rastlamadım. Bütün uğraşıma rağmen o aile ile ilgili bilgiye ulaşamadım. Tam 43 yıl sonra…….. Bir telefon… Ben Maviş Ben 43 yıl bekledim siz de birkaç gün bekleyin…!!!!
Sevgi ve saygılarımla…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)